Aşağıda, 15 Temmuz’da ilk soruşturmayı açan savcı Harun Kodalak’ı yakından tanıyan ama güvenlik gerekçesiyle şimdilik adının açıklanmasını istemeyen bir meslektaşının yazdığı yazı;
Zamanında “Eşi sıkma başlı” diye fişlenen ama meslektaşlarını fişlemekten imtina etmeyen Harun Kodalak’ın İskender Paşa cemaatine olan sempatisi ve daha birçok sorunun cevabı burada…
Sayın Harun Kodalak’a kodalak kodalak sorular
“Şahsi hayatımızı ve ülke tarihini etkileyen olaylardan en önemli iki tanesi de 15 Temmuz’u 16 Temmuz 2016’ya bağlayan gece gerçekleşti. Bir yerde “esrarengiz darbe girişimi”, diğer yanda aynı gece Ankara Hakimevinde Adalet Bakanlığı müsteşarı Kenan İpek başkanlığında, 13 yetkili ve görevli hâkim-savcının soykırım kararının icraya koyma toplantısı. Bu toplantıya katılanlar arasında en etkili ve yetkili ve aynı zamanda icracı kişilerinin başında Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Harun Kodalak da bulunuyor. Kendisiyle de tanışıklığın verdiği rahatlık nedeniyle de hakkında bazı değerlendirmelerde bulunacağız.
Sayın Kodalak’ın Habertürk muhabirleri Aysun Tosun ve Fevzi Çakmak’la 15 Temmuz 2017 tarihindeki bir röportajı oldu. O röportajı ile ilgili düşüncelerimizi kaleme almıştık. Bu notlarımızdan sonra da Sayın Kodalak 15 Temmuz 2020 tarihinde Samsun Üniversitesi rektörü Mehmet Aydın moderatörlüğünde bir video sohbet organizasyonuna katıldı.
Şunu fark ettik ki önceki röportajı ile sonraki beyanları arasında çok büyük farklar vardı. Bu nedenle sonraki beyanlarına karşı da sorularımız oluştu. Bunların cevaplarını kendisinden öğrenmemiz gerekmez mi?
İşte biz de bunu yaptık. Önce 15 Temmuz 2017 tarihli beyanatıyla, sonrasında ise 15 Temmuz 2020 tarihli sohbetiyle ilgili çelişkilerini dile getirip sorularımızı sorduk.
Herkesin bildiği gibi Harun Kodalak İskender Paşa Cemaati mensubu bir kişi.[1] Bu cemaat mensubu olması normalde kimseyi ilgilendirmez. Görevini hakkıyla yaptıktan sonra bana ne? Biraz sonra yazdıklarımızı okuduktan sonra bizleri ne kadar ilgilendirdiğini göreceksiniz.
Sayın Kodalak;
1- Beyanatınızın bir yerinde “Mesai bitti saat 20’ye yakın evime gittim” ve bir diğerinde ise “o gece mesai sonrası arkadaşlarımla bir pastanede sohbet ettim. Oğlumun telefon etmesi üzerine darbeyi öğrendim. Şoke oldum” bunlardan hangisi doğru? Mesai sonrası doğrudan eve mi gittiniz yoksa bir pastaneye mi? Ne bileyim; haftanın son günü, 5 gün sonra başlayacak adli tatil hazırlıklarının yoğun olduğu zaman diliminde, bir başsavcının pastaneye gitmesi pek anlaşılır gibi değil, ama ikisinden birine inanacağız. Çok da önemli değil. Darbeyi öngören, resmi makamları sözlü ve yazılı uyaran Başsavcı darbeyi oğlundan öğreniyor. Olur mu? Olur. Niye olmasın. Cumhurbaşkanı eniştesinden öğrendiğine göre siz daha yakınınızdan öğrenebilirsiniz.
2- “Biz bu örgüte yeni bir operasyon planlaması yaparken meğer örgüt darbeye başlamış bizim haberimiz yok.” Bu ne demek? Size birileri operasyon yapın dediği, siz de o gece hâkimevinde onun için mi toplantınız. Ama onlar sizden önce mi operasyona başlamışlar. Acaba size operasyona başlayın diyenler onlara da aynı emri vermiş olabilirler mi? Bunu hiç düşündünüz mü? Biz her gün daha çok düşünüyoruz.
[1] Zaten kendisi de 13 Ocak 2020 tarihinde mahkemede Birol Erdem lehine verdiği ifadede; Birol Erdem ile beraber Hakyol Vakfına ait evlerde beraber kaldığını söylemiştir.
3-“Çatı iddianamesi darbe hevesini güçlendirdi. Biz hatırladığım kadarıyla Hava Kuvvetlerinin onlardan olduğunu derç etmiştik. Ve gerçekten de öyle olduğunu görmüş olduk. Böyle kritik bir bilginin devlet tarafından elde edildiğinin bilindiğini öğrendiklerinde her halde bu darbe teşebbüsünü daha da öne çekmiş olabilirler. Darbe yapma heveslerini de daha da güçlendirdiğini zannediyorum.”
Bu nasıl darbe teşebbüsü ki siz 14 Temmuz günü iddianameyi yayınlıyorsunuz, orada birçok bilgiyi açıkladıktan bir gün sonra da darbeyi öne çekiyorlar. Kafayı yedirecek onlarca soru. Ben bundan şunu anlıyorum: Siz darbe teşebbüsünün saatini de biliyorsunuz ki öne çekildiğini de söyleyebiliyorsunuz. Bunun açıklaması başka ne olabilir? Açıklayın da biz de öğrenelim.
4- Beyanlarınızda “Hani darbeyi öngörüyorduk ama bu kadar da erken öngörmüyorduk. “ ve “Biz böyle bir çılgınlığa (darbeye teşebbüsü), böyle bir hainliğe, teşebbüs edebileceklerini hep öngördük. Öngörülerimizi hem dost meclislerinde hem de yetkililere görüşümüz olarak beyan ettik.”
Devlet yetkilileri, başbakan ve Cumhurbaşkanı böyle bir teşebbüsten haberlerinin olmadığını, bilmediklerini söylerken siz nasıl öngördünüz? Siz ki darbe teşebbüsü tarihinde 1 yıl 6 aylık bir başsavcılık geçmişiniz var. Yüzlerce savcı ve personelin sorunları, on binlerce soruşturmalar arasında siz bu darbeyi nasıl öngördünüz? Darbeyi bu kadar erken öngörmüyorduk diyorsunuz. Erkenden kastınız saati ise zaten herkes de aynı soruyu soruyor. Dünya tarihinde hiçbir askeri darbe bu saatte olmuş mu? İttifakla herkes olmadı diyor.
5- “7 Şubat MİT hadisesinde başaramadılar. 17/25 (Aralık) de başaramadılar. HSK seçimlerini kaybettiler. Cumhurbaşkanı seçimini kaybettiler. Bütün bu yenilgilerin ardından artık ellerinde tek elverişli enstrüman o (darbe) kalmıştı.” Kim bunlar bir siyasi parti mi? Cumhurbaşkanı adayları kim? 7 Şubat MİT olayı ne? Niye kimse ne olduğunu doğru dürüst söylemiyor? 17/25 Aralık’ta olanlar suç şüphesi üzerine başlatılan soruşturmalar değil m? Böyle ilgili ilgisiz konuların ne alakası var? HSYK seçimlerini kaybedenin Türkiye halkı olduğu artık ayan beyan anlaşılmıştır her halde. HSYK seçimlerini kazandınız, kazanmakla kalmadınız bütün üyelerinin seçimini Cumhurbaşkanına bıraktınız. (Anayasa m.159) Yetmedi, Perinçek’in dediği gibi “hukuku siyasetin köpeği” yaptınız. Evet, kazandığınız HSK ile hukuksuzlukların hamisi, icracısı oldunuz. Hukuksuz gözaltılar, tutuklamalar, mahkûmiyetler, adam kaçırmaları teşvik eder uygulamalar, kayyımlar atayarak el koymalarla yağmalanan helal kazançlar ve saymakla bitirilemeyecek zulümler. Bunların sonucunda cezaevlerinde ölümler, öldürmeler, zulümden kaçarken Meriç Nehrinde boğulanlar, intihar edenler.
Evet, bunlardan gurur duyun. Sebep olanın da fail gibi olmadığını mı sanıyorsunuz. Ömür dediğin ne ki ha bitti ha bitecek.
6- “Bekir beyi aradım. Sayın bakanım dedim. Ben evdeyim. Ama ben bir soruşturma açmayı düşünüyorum, sizce nasıl olur dedim. Çok iyi olur Harun sen soruşturma aç dedi. Emniyet müdürümüzü aradım. Dedim ki Ben Ankara Başsavcısı olarak şu an itibariyle bu hain darbe teşebbüsüne karşı soruşturma açtım. Bu bir hain darbe girişimidir. Bu FETÖ’nun darbe girişimidir. Şu andan itibaren ben size yakalama ve gözaltı kararları iletiyorum. Lütfen bu talimatlarımı teşkilata iletin. Gördüğünüz yerde yakalama ve gözaltı işlemlerini başlatın darbecilere karşı”
Darbeye teşebbüs Türk Ceza Kanununda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlardan biri. Bu alçaklığı yapan kişiler için o saatte soruşturma açmasanız, yakalama ve gözaltı kararı vermemiş olsanız bu kişiler yakalanmayacak mı? Bir de suç varsa gereği yapılır. Bakanı aramanıza gerek var mı? Herkesin bildiği gibi Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 90.maddesine göre suçüstü halinde olan bir kişi için bırak polis ve jandarmayı her kişi tarafından yakalama yapılabilirken sizin karar vermenize gerek mi vardı?[1] Suç işleyeni yakalamak polisin, jandarmanın görevi değil mi? Bunun için savcının kararına mı gerek var. O güne kadar kaç tane suç hakkında böyle suç işlenirken yakalama kararı vermiştiniz. Ve hiç örneği var mı?
15 Temmuz gecesi “esrarengiz darbe girişimi”ni ilk anda hangi alçak kişilerin yaptığını fark ettiniz de hemen kararını verdiniz. Darbeye teşebbüs eden hangi askerlerin isimlerini öğrendiniz de yakalama ve gözaltı kararı uyguladınız. Yine darbe teşebbüsü olduğunu anlıyorsunuz ve yarım saat içinde kimin yaptığını da Emniyet müdürüne söylüyorsunuz. Kafayı yememek elde değil. İçine sıçtığımın darbe teşebbüsünü duyar duymaz kimin yaptığını söylüyorsunuz. Evliya mısınız be adam.
Bizler evde uçak seslerinin gürültüsünden korkup perdelerimizi kapattığımız 15 Temmuz gecesi, darbe teşebbüsünün başarısız olacağından emin olan ve sizin de aralarında bulunduğunuz 13 kişi Ankara Hâkimevinde ellerinizde delil, emare, şüpheyi doğuracak milyonda bir belirti olmamasına rağmen 140 Yargıtay ve 48 Danıştay üyesi ve 2.745 hâkim-savcı hakkında “ Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme, Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme, Silahlı Terör Örgütüne Üye olma” suçlamasıyla yakalama ve gözaltı kararı çıkartmış olmayasınız? Acaba darbeyi kimin yaptığını bilmeniz onlar için olmasın? Bu konuyu açıklığa kavuştursanız iyi olmaz mıydı? Askeri darbe yapılırken hâkim savcıların tutuklanması ne demek? Bunu yapması gerekenlerin darbeye teşebbüs edenler olması gerekmez mi? Bırakın Türkiye’yi dünya darbeler tarihinde hep böyle olmadı mı? Bu sefer nasıl farklı oldu? İnsanın aklına şu soru geliyor. Darbenin başarısız olacağından o kadar eminsiniz ki siz kendi darbenizi yapıyorsunuz. Darbecilerin şerrinden emin, korumanızın olmadığı halde, çok rahat bir şekilde hâkimevinde toplantı yapmak. Oradan rahat bir şekilde adliyeye gitmek. Gel de şüphelenme. İçimden bir ses “Lanetullahi alel- kâzibîn”[2]desene diyor, ama şimdi demeyeceğim, biraz erken.
7- “Bizim teknik olarak bir sıkıntımız vardı. (…) kamuoyunu (bunların) silahlı bir terör örgütü olduğuna inandıramıyorduk. (…)
İddianamemizde bu argümanımızı destekleyecek hani böyle açıklamak gerekirse çok doyurucu belgeler, bilgiler bulamadık. (…) Bize göre yeterli. Kamuoyu bunu yeterli görmüyor. Bir de çok ilginçtir, (…) Kemalettin Özdemir. (…) Soruşturma savcısı arkadaşım ona sormuştu. Peki demişti, bu örgütün silahlı unsurları neler? O da demişti ki, (…) Emniyet zaten elinde, askeri teşkilat elinde. O örgütün silahlıları bunlar demişti bize. Bunlar iddianamede var. Dolayısıyla biz bunları silahlı delil kapsamında sunduk.(…) Herkesin gördüğü gibi masum halkın üzerine, silahsız halkın üzerine, bırakın tabancaları otomatik silahlarla, helikopterlerle uçaklarla saldırdılar. Gerçekten ne kadar zalim silahlı bir terör örgütü olduklarını göstermiş oldular.”
Sayın Kodalak, Türkiye Cumhuriyetinin tarihinde bir örgütün nasıl terör örgütü olabileceğinin 100 yıllık bir uygulaması var. Siz delillerinizi, yapılanları ortaya koyarsınız ve prosedürü içinde aşamalarını geçerek yargı en sonunda kararını verir. Sizin bir hareketin terör örgütü olduğuna kamuoyunu inandırma diye bir göreviniz mi var? Hem biz sizin böyle bir çabanıza şahit olmadık. Keşke haberimiz olsaydı da “esrarengiz darbe girişimi” ortaya konmasaydı. Böyle bir endişenizin olduğunu bilseydik hemen inanır, en azından alçakların 250 kişiyi öldürmesine engel olabilirdik. Ayrıca böyle bir çaba içine girmenize de gerek yok ki. Nasılsa Cumhurbaşkanı 12.05.2015 tarihinde Belçika seyahati dönüşü hareketi terör örgütü olarak “Kırmızı Kitap” a koyduk, yargı artık bundan sonra buna göre karar verecektir” demişti. Ve yargıda nasılsa istenildiği şekilde karar veriyordu. Niye tatlı canınıza sıkıntı yapıyorsunuz?
Bir ülkenin ordusunun silahları nasıl bir terör örgütünün silahları olur? Böyle bir düşünceye dayanmak, değer vermek nasıl bir akıl tutulması? Yani milli ordu terör örgütünün silahını taşıyor öyle mi? Söyleyecek kelime bulamıyorum. Sevsinler sizin hukukçuluğunuzu.
8- “Bu örgüt gerçekten göz korkutucu bir örgüt. (…) Şimdi düşünebiliyor musunuz terör örgütü dediğiniz insanlar rütbeli asker, hâkim, savcı, general, genel müdür ne bileyim müsteşar yani böyle bir terör örgütü olabilir mi?”
Bende aynı soruyu soruyorum” . böyle bir terör örgütü olabilir mi?” Yani ben terör örgütü üyesiyim öyle mi? 10 yıl hapis cezası aldığıma göre size inanmam gerekiyor. Kapı gibi mahkeme kararını da önümüze koyduğunuza göre size göre iş tamam. Siz ve arkadaşlarız 15 Temmuz gecesi hakkımızda “ Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme, Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme” suçlamasıyla yakalama ve gözaltı kararı çıkartıyor en sonunda bu kadarda saçmalık olmaz deyip “Silahlı Terör Örgütüne Üye olma” suçundan 10 yıl hapsi çaktırtıyorsunuz. Lanet okumayayım, beddua etmeyeyim diyorum. Hâlbuki ben bu zamana kadar hep Allah’ım kâfirlere, münafıklara, fasıklara karşı bize yardım et, şerlerinden koru diye dua ediyordum. Ama gel gör ki 400 yıllık geçmişi olan tarikatın sabah akşam vird ve zikirlerini okuyan bir müntesibinin nasıl bir adi suçlamasına ve yaftalamasına muhatap oluyoruz. Acaba zalimlerin zulmünden kaçıp diyar-ı gurbette Rahmet-i Rahman’a kavuşan Merhum Esad Coşan (Rahmetullahi Aleyh) hocanın kemikleri sızlamıyor mu? Allah sana ve senin gibilere o merhumun açmış olduğu şirket-i maneviyeden hâsıl olacak zerre miktar haseneyi nasip etmesin. Bu da size kapak olsun. Sizi Allah’a havale ediyorum. Adınızı tarihe silinmez bir şekilde yazdırdınız. Bu dönem anıldığında sizin adınız da ilk anılacak kişiler arasında olacaktır. Nasıl anılırsınız bilemem.
9- “Hasan Sabbah Pakistan’da Tahir ül Kadri ve 100 yıl önce Opus Dei tarikatının var olduğunu söyleyerek Opus Dei tarikatının FETÖ yapılanmasıyla benzer bir süreç yaşadı.”
Ben bunlar hakkında bilhassa son ikisi hakkında hiçbir bilgim yok. Sizin bu konudaki uzmanlığınız nereden geliyor ki mukayese yapıyorsunuz. Hasan Sabbah’a gelince bizi de örgüt üyesi yapıp cezalandırdığınıza göre benin esrarkeş olmam gerekiyor. Kendimden şüphem yok. Ben rakının ve biranın tadını bilmem. Şimdiye kadar da rütbeli asker, hâkim, savcı, general, genel müdür ne bileyim müsteşar kimseyi esrarkeş-afyonkeş olarak görmedim. Sahi bunu nasıl yapıyorlar da gizliyorlar. Koskocaman Türkiye Cumhuriyetinin Başkentinin Başsavcısı sonrasında Yüksek Yargıtay’ın Yüksek Yargıcından daha mı iyi bileceğim. O söylüyorsa bir bildiği vardır. “O” ne diyorsa o.
10- “Kamu kurum ve kuruluşlarında az veya çok varlar. Bunların da sağlam yöntemlerle profesyonel yöntemlerle tespit edilip bunların da kamudan uzaklaştırılması gerekiyor. Bir de tam tersi hadiseler yaşıyoruz.”
Siz Hâkimler Savcılar Kurulunun kurulduğu 1961’den beri, belki öncesi Cumhuriyet’in ilanından itibaren başsavcılık geçmişi olmayan biri olarak Türkiye Cumhuriyetinin başkentine başsavcı yapıldınız. En basit bir vilayete başsavcı olabileceklerin bile ilçe seviyesinde başsavcılık geçmişleri aranırken hele Ankara’ya 10 yıldan fazla vilayet bazında başsavcılık geçmişi olmadan başsavcılar atanamazken siz nasıl başsavcı oldunuz? Ayrıca orada Başsavcılığı en kısa süren (2 yıl 2 gün) kişi siz değil misiniz? Başsavcı olurken başarın, tecrüben, liyakatin mi yoksa İskenderpaşa Cemaat mensubu olman ve aynı zamanda Deniz Feneri soruşturmasındaki doğru yaptığına inanmak istediğimiz gayretlerinizin bir ödülü mü[3]veya kullanılmaya elverişli karakterinizin olduğu düşünülerek bu görev size verilmiş olmasın? Değil diyebilirsiniz. Ben öyledir de demiyorum. Tarih her şeyi ortaya koyacak. Yalnız size yapılanı görünce yaranamadığınızı da düşünüyorum. Yanılıyor olabilirim. Ülkenin başkentinin Cumhuriyet Başsavcısı iken Çemişgezek Cumhuriyet Savcılarının talip olduğu Yargıtay savcılığına atanmadınız mı? Bu kullanılıp atılma değil mi? Oradan üye yapıldım avunmasına girmeyin. Yargıtay üyeliğinin ayağa düştüğü bir dönemde, üye olsanız ne yazar. Kim takar Yalova kaymakamını.
Devletten uzaklaştırılacaklar kimler? “Bir de tam tersi hadiseler yaşıyoruz” ne demek? Yani temizlenmediler mi? Çünkü sana göre onlar haşerat. Ne suç işlediler? Devlet Memurları Kanununa göre en hafif disiplin cezası olmayanları sorgusuz sualsiz işten attınız.[4]Aşından ekmeğinden edilen yüz binler yanında, intikamınızın ateşi dinmedi mi? Ne bu kin ve nefret? 20 sene öncesi İrtica ile Mücadele Kararnamesiyle irticacı memurları (namaz kılan, içki kullanmayan, karısı sıkma baş, babası hacı hoca veya onların bozuntusu veya din pezevengi olanların) devletten tasfiye kararnamesi sizin kininiz, intikamınız ve hasediniz yanında öpülüp başa konulacak bir teşebbüs imiş. O kararname çıkmış olsaydı şutlanacaklar arasında olur muydunuz? Ben söyleyeyim. Evet, atılırdınız ve şutlanma gerekçeniz de: “Mürteci, yobaz, fundementalist, köktendinci-dinli, yeşil komünist”, “Laiklik düşmanı, vampir, habis ur, kan emici vampir”lerden biri devletten temizlendi olurdu. Ama en azından onlar sizin yaptığınız gibi soykırım yapmazlardı.
“Esrarengiz darbe girişimi”nde suçla ilgisi ve alakası olmayanların günahı ne? Bilmiyor musun taa Roma hukukundan beri uygulanan suçların şahsiliğini, Anayasa ve TCK’daki aynı hükmü? Başkaları olsa onlara duymadın mı İslam diye bir din var, O dinin Kur’an diye bir kitabı var. O kitap ki beş ayrı ayetinde “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenip çekemez.” (En’âm 164; İsrâ 15; Fâtır 18; Zümer 7; Necm 38.) emrediyor derdim. Gerçi siz bizi sapık Hassan Sabbah’ın fedaisi, sapık olduğunu tahmin ettiğim ilk defa sizden duyduğum oluşumların elemanı görseniz bile Kur’an’ın kitabımız İslam’ın da dinimiz olduğunu kabul ile tekrar ilan ediyoruz. Hangi örgütün üyesi olduğumu herkese açıkladığım gibi siz de bir gün öğreneceksiniz.
Bak Başsavcım! Firavun, Hâmân, Karun 21. Asrın Türkiye’sinden arkadaşsız kalmamışlar. Keşke sizde sıraya girme çabasının içine olmasaydınız.[5]
Türkiye’de darbe teşebbüsü veya darbe ilk defa mı oluyor? 1960, 12 Mart, 1980, 27 Nisan, bilemediğimiz bir sürü teşebbüs ve hazırlık. Bunların hepsi aynı düşüncenin tezahürleri. Suç işleyenlerin dışında kimin kılına dokunuldu? Hatta suç işleyenler bile af edildi.
Bu millet kendi düşüncesindeki darbeleri alkışlar, komşu Suriye halkına 4.000 gündür 15 Temmuzlar yaşatılıyor ve bu millet bundan zevk alıp alkışlıyor. Arkasından yüz binler ölürken milyonlar yerinden yurdundan edilirken necip dediğimiz bu millet bu darbelerin arkasında durmuyor mu? Beşar Esad’ı devirmek için Fetih sureleri eşliğinde Fetih seferleri düzenlenmiyor mu? Yine bu ülkede 27 Mayıs 1960 askeri darbesi 20 yıl resmi bayram olarak kutlanmadı mı?
Sizin kim olduğunuzu, nereye evrildiğinizi görmeye çalıştığımızda, yukarıda “Kamu kurum ve kuruluşlarında az veya çok varlar. Bunlarında sağlam yöntemlerle profesyonel yöntemlerle tespit edilip bunların da kamudan uzaklaştırılması gerekiyor.” deyip temizlenmesi gerekenler olarak gördükleriniz gibi horlanan, hakir görülen bin bir türlü imkânsızlıklar içinde okuyup hasbel kader bir görev alan Anadolu’nun gariban evlatları gibi biri idiniz. Herkesin nasibini aldığı 28 Şubat’ta da sizin de cüzün cüzü de olsa kısmen sıkıntılı günler geçirdiğinizi tahmin ediyorum. Muhterem ebeveyniniz size Kur’ân-ı Kerîm’de yirmi yerde adı geçen ve Hz. Mûsâ ile beraber zikredilen ve ona yardımcı olan bir peygamberin ismini vermişler. Belki peygamber yolunda olanlardan olur veya o yolda olanlara hayrınız dokunur diye. Ama siz hayatınızın bir aşamasında öyle bir yere evrildiniz ki Balyoz davası sanığı Çetin Doğan’ın seminerde söylediği “Acımak yok tepeleme var” sözünün fiili uygulayıcıları arasında olmayı tercih ettiniz. Evet, Çetin Doğan sadece bunun sözünü söyledi, ama siz buna ilave olarak “Acırsanız acınacak hale gelirsiniz” ilkesini kendinize rehber edip acımasızlığın, merhametsizliğin ve zulmün zirvelerinde soykırım suçunun fiili uygulamalarını yaptınız. Gördüğüm kadarıyla Cem Aziz Çakmak’ın[6]vasiyetini hakkıyla yerine getiriyorsunuz. Alkışlanmayı da her halde hak etmişsiniz.
Siyasiler, bürokratlar bir yana 15 Temmuz 2016 gecesi Ankara Hâkimevinde toplanan siz 13 hâkim-savcı görevde olan 140 Yargıtay üyesi, 48 Danıştay üyesi ve ilk etapta 3000’e yakın, sonrasında 5.000’den fazla hâkim savcıyı tutuklamak ve tutuklatmakla nelere sebep olduğunuzu biliyor musunuz?
Zulümleriniz tarihin sayfalarında yerini almıştır. Şöyle geriye doğru baktığınızda ne görüyorsunuz bilmiyorum. Ciltler dolusu kitaba sığmayacak zulümler. Ben sizlere özel olarak beddua edip lanetler yağdırmayacağım. Bunun da caiz olmadığını, buna gerek olmadığını da söylüyorlar. Sizi ve yaptıklarınızı kıyamete kadar gelecek nesillere bırakıyorum. Onlar sizi hak edildiğiniz şekilde anacaklardır. Son günlerde ABD’nin kabul ettiği Ermeni Soykırımı kararı doğrultusunda bütün içtenliğimle şunu söyleyebilirim. Eğer benim ceddimden böyle bir zalimlik içinde olanlar varsa onlar benim ceddim olamazlar, onları rahmetle değil cevaz varsa lanetle anıyorum. Şundan emin olun ki zamanımızdaki zulmün- soykırımın bir parçası olanları da nesilleri her halde benim ceddimi andığım gibi anacaktır. Kaldı ki gelecek nesillere cedlerinin, âba-u ecdadının neler yaptığı ayan beyan önlerine soykırım atlası olarak konacaktır. Her birimizin kıyamete kadar peşimizi bırakmayacak kimlik numaramız yok mu? Yapılan zulümler, haksızlıklar, adaletsizlikler saat saat kayıt altına alınmıyor mu?
Evet, yukarıda sorduğumuz sorulara ilave olarak belki yüzlerce daha sorularımız var. Bununla beraber görüyorum ki zulüm her gün zirve üstüne zirve yapıyor. Ve zulmedenler zulümlerine doymuyorlar. Yine derin bir nefes alıyor ve ilençlerimizin yerine ey zalimler sizi Allah’a havale ediyoruz diyoruz. Çünkü mülkün sahibi zaten kaydını almış.[7]Sonuçta insanız titreyen Arşın sesine bigâne kalamıyoruz.
Sizin gibi İskender paşa müntesiplerinin[8] uygulamaya konan bilmem ne izm düzenine Uhud muharebesinde okçuluk görevini üstlendikleri şuuruyla, cehd ve gayretleriyle katıldıklarını görünce “Rabbimiz bizi şu zalimler topluluğu ile beraber eyleme” duamızı tekrarlıyoruz.[9] Kimse kimseyi yok edemez.
Bu yazıları kaleme alırken hissiyatım, öfkem galip gelir yanlış sözler ve davranışlar içinde olabilirim endişesini hep taşıdım. Yazdıklarımın onlarca kez çıktısını alıp tekrar tekrar okudum, kelimeler, cümleler ve bölümler çıkardım, yeni ilaveler yaptım. Kimseye şahsi kinim ve garezim yok. Kimsenin gıybetini yapıp iftira atarak öbür tarafa gitmek istemiyorum. Kendilerine haksızlık yapıldığını söyleyenler varsa, yanlışlığı düzeltip onlardan özür dilemeye de hazırım. (9 Mayıs 2021)
Bunları da görmeyelim mi?[10]
Yukarıda “Kodalak’a kodalak kodalak sorular” başlığı altında yazdığım kısımdan sonra darbe teşebbüsünün 5. yılı olan 15 Temmuz 2021 tarihinde Sayın Kodalak’ın Anadolu Ajansı’na bir açıklaması daha oldu. Sayın Kodalak’a tamamladığım bu kodalak sorular kısmını 15 Temmuz 2017 ve 15 Temmuz 2020 tarihli açıklamaları üzerine yapmıştım. Bu son açıklamalarına baktığımızda işin daha anlaşılmaz bir hale sokulduğunu ve çelişkilere devam ettiğini görüyoruz. Bu beyanlar üzerine de birkaç kelam etmek zorunda olduğumuzu hissediyoruz.
Sayın üye Kodalak! Son beyanatınızda “Darbe girişiminin yaşandığı gün; mesai bitiminden sonra evine geçtiğini belirten Harun Kodalak, 21.00 sularında da dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Necip Cem İşçimen ve iki polis müdürü ile buluştuklarını, bu buluşmada yaklaşık bir hafta sonra yapılması planlanan operasyona ilişkin konuşmaların geçtiğini bildirdi. Kodalak, 21.45 sıralarında kendisini oğlunun aradığını ve darbe girişiminden haberdar ettiğini belirtti.”
Daha önceki beyanatlarınıza karşı şöyle demiştim: “Mesai bitti saat 20’ye yakın evime gittim” ve “o gece mesai sonrası arkadaşlarımla bir pastanede sohbet ettim. Oğlumun telefon etmesi üzerine darbeyi öğrendim. Şoke oldum” bunlardan hangisi doğru, mesai sonrası doğrudan eve mi gittiniz yoksa bir pastaneye mi? Ne bileyim; haftanın son günü, Adli tatil hazırlıklarının yoğun olduğu zaman diliminde, bir başsavcının pastaneye gitmesi pek anlaşılır gibi değil. Yargı tarihinde de olduğunu zannetmiyorum.
Şimdi başka bir şey söylüyorsunuz. “Başsavcı vekili Necip Cem İşçimen ve iki polis müdürü ile buluştuk”. Siz iki polis müdürü ve Başsavcı vekili ile bir hafta sonra yapılması planlanan operasyonun görüşmesini nerede yapıyorsunuz? Hani daha önce arkadaşlarınla pastanede buluşmamış mıydınız? Hatta evdeyken haber aldığınız darbe sonrası için şöyle bir beyanınız vardı: “Eşime biraz sonra onlar kapıya gelirler bize bir çanta hazırla dedim. Tabi bir yandan da artık bundan sonra ne yapacağımızı düşünüyoruz. O dakikadan sonra da evde durmanın çok güvenli olmadığını biliyoruz. Önce çocukları ve eşimin gideceği yeri düşündük. Bir arkadaşla irtibat kurduk. Ondan çocukları gelip almasını istedik. Lojman kapısından vedalaştık. Hani diyorsunuz ya unutamadığınız bir anınız var mı? Bu hiç unutulacak bir an değil. Çocuklara sarıldım. İnsan tabi duygulanıyor. Her halde bu son görüşüm. O ana gelince tutamıyorum kendimi. Ömrümüzdeki en hüzünlü andan bir tanesi.” (Sayın üyem burada hüzünleniyor)
Yine son beyanatınızdan: “Darbe girişiminin sürdüğü 16 Temmuz’un ilk saatlerinde hakimevinde bazı yargı mensuplarıyla sürece ilişkin değerlendirmelerde bulunduklarını bildirdi” diyor.
Şimdi soralım:
1-15 Temmuz Cuma günü mesai çıkışı doğrudan evinize mi geldiniz? Çünkü az önce evden ayrılma duygusal sahnenizi okuduk (aynı zamanda gördük).
2-Arkadaşlarınızla iki lafın belini kırmak için pastaneye mi gittiniz?
3- Başsavcı vekili Necip Cem İşçimen ve iki polis müdürü ile bir araya gelip bu buluşmada yaklaşık bir hafta sonra yapılması planlanan operasyonu mu görüştünüz?
4- Darbe girişiminin ilk saatlerinde hakimevinde bazı yargı mensuplarıyla sürece ilişkin değerlendirmelerde mi bulundunuz. Bizim bildiğimiz siz dâhil Kenan İpek başkanlığındaki 13 kişilik soykırımı icraya koyma toplantısına Ankara Hâkimevinde başladığınız. Ve siz toplantıya başladıktan sonra da alçakların eylemlerini başlattıkları. Hatta daha önce şöyle demiştiniz “Hani darbeyi öngörüyorduk ama bu kadar da erken öngörmüyorduk.” Haklısısınız da o kadar erken saatte darbe mi olur. İnsanlık tarihinde bütün darbeler; gece yarısından sonra, hep sabaha karşı olurdu. Tabi bu bizde oluşan kanaat, doğrusunu, gerçeğini en iyi bilen sizsiniz.”
Yoksa şu beyanı nere koyalım?
İstanbul C. Başsavcılığının 2017/26670 sayılı Harp Akademileri Komutanlığı soruşturmasında ifadesi alınan Tuğamiral Tanık Cihat YAYCI; “Saat:21:30 ile 22:00 sıralarında Emniyet Genel Müdürlüğü Îstihbarat Daire Başkanlığı’nda emniyet müdürü olarak çalışan ve tanıdığım olan Koray ÖNER telefonla aradı, yanında Ankara Başsavcısı ve Başsavcı vekili Necip Cem ÎŞÇÎMEN bulunduğunu söyleyerek ‘paşam darbe oluyor galiba’ dedi” şeklinde ifade vermiştir. (Cihat Yaycı, Hani darbeye teşebbüs gecesi Marmaris’de Cumhurbaşkanınn yanında olan komutan biliyorsunuz.)
Haftanın son gününün yorgunluğunda bir hafta sonraki operasyonu görüşüyorsunuz. Yukarıda polis müdürü demiştiniz. Operasyonu istihbaratçılarla mı yapacaksınız? Kafamız yine karıştı.
Şimdi biz hangisine inanalım? Bir dahaki demecinizde lütfen başka bir şey daha söylemeyin. Kafayı yemek üzereyim. Ben o geceyi saat saat dakika dakika nasıl yaşadığımı size anlatabilirim.
Beyanatlarınızdan alıntıya devam ediyoruz.
“Harun Kodalak, olay gecesi dikkatini çeken olaylardan birinin de yaşadığı lojmanda ikamet eden FETÖ mensuplarının darbe girişimi sırasında bahçede toplanmaları olduğunu ifade etti. Söz konusu kişilerin darbenin başarılı olması halinde gereğini yapmak için “hazır kıta” beklediğini anlatan Kodalak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hayatta birbirlerine selam vermeyen, tedbir yapan insanlar o gece kadın, çoluk, çocuk bir arada bahçede toplanmışlar. Darbe henüz yeni başlamış, hazır kıta bekliyorlar. Darbe gerçekleşse gereğini yapacaklar. O manzarayı görünce aklımıza şey geldi, dedik ki hemen adliyeye bilgi işlem elemanı gönderelim, UYAP sistemini kapatalım. Çünkü bunlar bir şekilde başarılı olacak olursa ilk yapacakları iş UYAP sistemine müdahale edip oradan korsan yakalama kararları çıkarmak. Kim hakkında; devletin seçilmiş cumhurbaşkanı hakkında, devletin seçilmiş hükümeti hakkında.”
Hoppala. Hani siz o gece Başsavcı vekili Necip Cem İşçimen ve iki polis müdürü ile buluşmuştunuz. Hani lojmanda yoktunuz. Bahçede toplananlar kimler, onlar da sizin gibi 2.Başsvcı 2.Başsavcı vekili mi? Var mı böyle birileri? Yetkileri ne? Yoksa Yargıtay veya Danıştay tetkik hâkimleri, sulh hukuk hâkimleri olmasın. İki tane isim verebilir misiniz? Biz de öğrenelim o “hazır kıta bekleyen” alçakların kimler olduğunu. Ne güzel öngörmüşsünüz. Bahçede kadın, çoluk çocuk hazır kıta toplanmışlar gereğini yapmak için bekliyorlar. Bir daha hoppala denilebilecek beyanatlarınızdan biri de “bir şekilde başarılı olacak olursa ilk yapacakları iş UYAP sistemine müdahale edip oradan Cumhurbaşkanı hakkında korsan yakalama kararları çıkarmak” Darbede başarılı olanların tek ihtiyaç duyacakları bu mu? Bizdeki sığlığa bakar mısınız? Bizde hukukçuyuz diye piyasada çaka atıyoruz. Öngörüye bak. Meğer siz o akşam neler düşünmüşsünüz, neler öngörmüşsünüz. Ancak bunları 5 yıl sonra söylüyorsunuz. Bir şeyleri örtme, perdeleme, saptırma olmasın bunlar. Neyse bu zamana kadar yapmadığım ilencimi-lanetimi her halde bu yazının sonunda dile getireceğim.
Beyanatınızdan “Daha sonra Balgat’ta bir eve geçerek darbeye karşı faaliyetlere devam ettiğini anlatan Kodalak, korumalarını Ankara Adliyesine gönderdiğini, aksi bir duruma karşı adliyede tedbir aldırdığını belirtti.”
İki tane bilemedin üç tane tabancalı koruma, Adliyede ne yapabilir? Balgat’ta gittiğiniz bir ev ne evi? Ankara Hâkimevi olabilir mi? Gerçi hâkimevi Dikmen’de. Yoksa bir vakfa ait ev olmasın? Yemin edebilir misiniz bir vakfa ait ev olmadığına. Hani siz hakimevindeki Kenan İpek başkanlığındaki soykırımı icra toplantısına katılmadınız mı? Biz öyle biliyorduk. Korumaları gönderdiniz. Aracı da gönderdiniz. Çascavlak kaldınız. Gerçekten o ev HARRY POTTER’ın sihirli evi olmasın?
Beyanınızda: “Hava Kuvvetleri yapılanmasının, Türkiye Cumhuriyeti ordusu pilotlarının yüzde 95’i FETÖ’cüdür o dönemde. Biz bunu ispatladık. Bu; bilgi, belgelere dayalıdır. Bizde olduğu gibi onlarda da vardı. Dolayısıyla tabii ki bizim iddianamemizin, bu soruşturmamızın onların klasik darbe hevesini hızlandırdığına inanıyorum.”
1300 pilotun yüzde 95’i onlara ait ise bu da 1235 pilot yapar. Bu kadar orana sahip bir yapının darbeye ihtiyacı mı var? Kaç kişi teşebbüse katılmış? Bu alçakların sayısının 25 olduğu iddiası var. Bu da iddia, gerçekte darbeye katılanların beşi geçmeyeceğine inanıyorum. Gerçeklerin er veya geç ortaya çıkma gibi bir huyu var derler. Bekleyip göreceğiz.
Ne güzel tespit. İddianameniz 14 Temmuz günü açıklanıyor. Bu işi organize eden alçakların klasik darbe heveslerini hızlandırıyor. Bilgisayar oyunu mu bu sayın üyem. Ve 15 Temmuz günü darbeye teşebbüs ediyorlar. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Gülsem mi? Ağlasam mı? Haykırsam mı?
Yine beyanatınızdan:
Bozdağ ile görüşmesinden sonra dönemin Ankara Emniyet Müdürü Mahmut Karaaslan’ı aradığını belirten Kodalak, “Sayın müdürüm, ben şu an Ankara Başsavcısı Harun Kodalak olarak bu teşebbüse karşı soruşturma açtım. Malum bu bir hain darbe girişimidir, polis arkadaşlarımıza lütfen talimatımı iletin, bu darbe girişimine karşı soruşturma açtım. Yakalama ve gözaltı talimatlarımızı iletiyorum, lütfen siz iletin. Meşru müdafaa haklarını kullanabilirler.” dediğini anlattı. Kodalak, “22.50 civarında açılan soruşturmaya ilişkin, “Bu çok önemli bir kırılma noktasıdır. Bu gerçekten o gecenin en önemli kırılma noktalarından biridir. ” ifadelerini kullandı ve “O esnaya kadar darbe teşebbüsü başlamış. Yetkili bir makamdan darbeye karşı koyacak kolluk kuvvetlerine karşı verilmiş ilk talimattır. Bu anlamda ilk refleksidir. Ben Ankara Başsavcısıydım, yakalama, gözaltı kararı verme yetkisi bendeydi, benim yapmam lazımdı. Ben de o görevi, tarih önünde, milletin önünde yerine getirdim.” Beyanlarınız bu şekilde.
Benim ve herkesin bildiği ve UYAP kayıtlarına geçtiğine göre de siz darbe girişimine karşı hiçbir asker hakkında yakalama ve gözaltı kararı uygulamadınız. Yalan söylüyorsunuz. Bir tane asker ismi söyleyebilir misiniz? Bir daha söylüyorum. Bir tane asker ismi söyleyebilir misin hakkında yakalama ve gözaltı kararı uyguladınız? Süslü müslü Başsavcım, baş üyem. Yalan söylüyorsunuz. Evet, siz yakalama ve gözaltı kararı uyguladınız. Kimin hakkında, kanuni şart olan ‘suçüstü hali’ olmadan iki AYM, 140 Yargıtay ve 48’i Danıştay üyesi olmak üzere lojman komşularınızın da bulunduğu 3 bine yakın hâkim ve savcı hakkında; yakalama ve gözaltı kararı çıkardınız. Suçlama ne? Benim yakalamamda yazdığını söylüyorum “Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme, Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme, Silahlı Terör Örgütüne Üye olma”. Hani darbeye teşebbüs edenler hakkında yakalama çıkarmıştınız?
“Polisler meşru müdafaa haklarını kullanabilirler.” demişsiniz. Müdür size, “emriniz olur başsavcım” mı dedi? Meşru müdafaa hakkı her insan için söz konusu değil mi? Siz söylemeseniz kullanamayacaklar mı?
Beyanlarınızda “Şu anlamda olmazları başardılar; devletin içine sızma, devletin tüm kurumlarına asker, polis, sivil tüm kurumlarına sızma başarısını gösterdiler. Devlet içinde o kadar çok güçlendiler ki tabiri caizse küçük bir fiske darbesiyle devleti yıkabilecek güce ulaştılar 40 yıl içinde.” diyorsunuz.
Şimdi bu sözleri söyleyene bakar mısınız? Ömrü hayatımı devlet yurtlarında geçiren biri olarak bu sözleri ben söylesem neyse. Yahu tahsil hayatınızı Hak-Yol vakfına ait evlerde geçirmediniz mi? Daha düne kadar siz, ağabeyleriniz ve arkadaşlarınız “kâfir devlet yıkılacak elbet” “şeriat gelecek vahşet bitecek” ve yönetimleri “tağut” olarak görmüyor muydunuz. Devlete sızmak ne demek. Bu ülkenin her vatandaşının bu devlette görev alma hakkı yok mu? Sen evet sen daha düne kadar gerici, yobaz, köktendinci olarak sınıflandırılıp devlete sızdığın söylenmiyor muydu? Bunu dün yapan “istlerden” ve “itlerden” ne farkın var? Bilmiyorum belki sadece hanımın başörtülü olduğu için “eşi sıkma başlı” diye fişlenip sakıncalı piyadeler! sınıfına bile konmamış mıydın?
Evet, “Tarihi bir görev yerine getirdik” diyorsunuz. Elhak doğrudur. Görüşlerinizi, düşüncelerinizi, yaptıklarınızı; duyduk, okuduk ve de gördük ve de dünyada ve ahirette de vallahi de, billahi de, tellahi de şahitlik edeceğiz.
Sayın Kodalak! 15 Temmuz gecesi ve sonrasında açtığınız yollardan oluşan neticelerden “Es-Sebebu kelfâil = Sebep olan yapan gibidir” [11] sırrınca sorumlu olmayacak mısınız?
Binlercesinden bir kaçını sıralayalım mı?
1-Ege ve Meriç’te zulümden kaçarken eşiyle, çocuğuyla sonsuzluğa göçen akademisyenler. (Sanki oh olsunlar sesinizi duyar gibiyim)
2-Resmi makamların beyanlarına göre 140.000 kişiyi terörist diye yaftalayıp KHK ile ihraç etmeler. Okulları, hastaneleri kapatılanlar, işyerlerine çökmeler ile birkaç milyonu bulan işsiz, aç mağdurlar.
3-Hapishanelerde 15.000 kişiyi aşmış kadınlar.
4-Doğumhane kapılarında doğum yapan kadınları tutuklamak için beklemeler. Loğusa kadınları zindanlara sokmalar, bebelerinden ayırmalar, annelerin sütlerini lavobaya sağmalar.
5-Beton duvarların mahpusunda büyüyen binden fazla çocuklar.
6-Kayyımlar eliyle milletin malına çökmeler.
7-İşkencelerde iç organları cisimle parçalanan garibanlar.
8-Kapatılan gazeteler, okullar, hastaneler ve vakıflar.
9-İşten çıkarılıp açlığa mahkûm edilenler.
10-Yurtdışında tedavi için dahi pasaport verilmeyen Ahmet Ataç gibi sayısını bilemediğimiz çocuklar.
11- Pasaportları iptal edilen yüzbinler.
12-Anne ve babaları birlikte tutuklandığı için yapayalnız kalan, hastanede hayat mücadelesi veren çocuklar.
13-Tutuklamalar, işten atmalar, açlığa mahkûm etmeler sonucu yaşanan stres sonucu 700’e yakın kanserden ölenler, intihar edenler.’[12]
14-Boşanan eşler, dağılan yuvalar, kimsesiz kalan çocuklar.
15- Bir kısmı Yunanistan’da kamplarda, bir kısmı Türkiye’de bir kısmı Medeni ülkelerde sığınmacı olan anneler, babalar, çocuklar.
16-Erkekleri eşleri, kızları ile tehdit ederek İ-F-T-İ-R-A-C-I olmaya zorlamalar.
17-Peyderbey olarak cezaevine alınan belki 50.000 den fazla kadını cezaevine girişte çıplak aramaya maruz bırakmak alnınıza kapkara bir katran lekesi olarak yapıştı. Benzer uygulamayı kadın ziyaretçilere ve çocuklara uygulamalar. Aynı uygulamayı Emniyet Müdürlüklerine yaymalar.
Sayın Kodalak!
Keşke yukarıda binlercesinden birkaçını, evet birkaçını sıraladığımız soykırım uygulamalarını evliyaullahdan olduğuna bütün zerratımca inandığım Mehmet Zaid Kotku Rahmetullahi Aleyhinin tarikatının müntesibi olan siz değil de Doğu Perinçek bizzat yapsaydı bu kadar kimseye koymazdı. Evet, onlar da zaten sizin yaptığınız zulümlerden öyle memnun öyle memnun ki, binlerce kez memnuniyetlerini dile getirdiler. Sizi her dem alkışladılar. Ve Perinçek; sanki evrilip hidayetle sizin eski yerinizi almış ve Dünya İslami Uyanış Kurultayı’na Türkiye’yi temsilen katılmış.[13]İçimdeki şeytan diyor ki “Tam Müslümanların halifesi olacak kişi!”
Sayın Kodalak!
Cemaatlere, tarikatlara nasıl baktığımı, ne kadar yakın ne kadar uzak olduğumu, irtibatımı ve ilişkilerimi ayrıntılı olarak bir gün öğrenirsiniz. En sonunda da hangi örgütün elemanı olduğumu ve de “İltisaklı veya üye olduğum söylenen hareket terör örgütü mü?” başlığı altında düşüncelerimi ortaya koyarım.
Sayın Kodalak!
Okuyucuların belki birçoğu bilmez, bilenler de unutmuşlardır. Siz özelliklerini, sıfatlarını saydığınız bu insanlarla aynı listeden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üye seçimlerine girdiniz. Beraber organizasyonlar yaptınız. Aynı listeden üye seçildiniz. (Önce yedek, sonra asil). Onlarla 4 yıl beraber çalıştınız. O insanlarla 30 yıl çoğu kere aynı odada mesai yaptınız. Aileleriyle görüştünüz. Bilmiyorum belki 15 Temmuz gecesi Ankara Hâkimevindeki soykırımı icraya koyma toplantısını beraber yaptığınız Aytekin Sakarya’nın iki çocuğunu bu Hasan Sabbah’ın haşhaş çekici fedailerinin okullarında beleşden okuttuğu gibi sizde ciğerparelerinizi okul veya dershanelerine beleş göndermişsinizdir.
Sayın Kodalak!
Yukarıda daha önce yaptığınız iki açıklamaya karşı sorularımda bedduada ve linçde bulunmadım. Zaman geçtikçe daha akli selim hareket edileceğini, saklanan bazı gerçeklerin ortaya çıkacağını beklerken böyle olmadığını görüyoruz. Nihayetinde insanız. Bildiğimiz bazı doğruların saptırıldığını görünce dayanamıyoruz. Cenabı-ı Hakkın zulme uğrayanlara verdiği ruhsat kullanmak istiyoruz.[14]
Hala daha gerçekte ne olduğu tam olarak ortaya çıkarılmayan, çıkarılmak istenmeyen “esrarengiz darbe girişimi”ni istisna tutarak söylüyorum. Demeçlerinizde söylediğiniz gibi kategorize edip düşman ilan ettiğiniz bu insanlar gerçekte sizin söylediğiniz gibi;
– hainlerse,
– silahlı bir terör örgütü ise,
– göz korkutucu bir örgüt ise,
– güçlü bir terör örgütlenmesi ise,
– insanların manevi duygularını din kisvesi altında kullanarak emperyal devletlerin gizli servislerinin emellerini gerçekleştirmek istiyorlarsa,
– Hasan Sabbah, Pakistan’da Tahir-ül Kadri ve 100 yıl önce Opus Dei tarikatının benzeri bir yapılanma içinde ise,
– arkalarında büyük ve emperyal devletler varsa,
– arkalarında muhakkak dış güçler ve güçlü istihbarat servisleri bulunuyorsa,
– din kisvesi altında bir “cemaat” yapılanması ise,
– Gerçekte Türk milletini ve Türk devletini yok etme projesiyse,
– Darbe teşebbüsü gecesi kadın, çoluk, çocuk bahçede toplanıp (Hâkim-Savcılar) hazır kıta bekleyip UYAP sistemine müdahale edip oradan devletin seçilmiş cumhurbaşkanı hakkında, yakalama kararı çıkaracaklar ise
– hain fitne örgütü ise;
Size bakan yönüyle: Söylemiş olduğunuz bu tespitlerinizin, en azından bir tanesi bile doğru ise Allah sizi ebedi cennete nail edip peygamberlere komşu eylesin. Makamınız Âli olsun.
Onlara bakan yönüyle: Yine devamla¸ Sözünü ettiğiniz insanlar ki ben de kapı gibi 10 yıl hapis cezası aldığıma göre kendimi de buna dâhil ederek diyorum ki:
Söylemiş olduğunuz bu tespitlerinizin, en azından bir tanesi bile doğru ise; en üst kademesinden en alt kademesine kadar Allah’ın laneti bu insanların üzerlerine olsun. Cehennem ebedi mekânları olsun.
YOK
Düşman ilan edip imhası için çaba harcadığınız insanların takip ettiği yolu müntesibiniz olan cemaatte takip ettiği halde; taassubunuz, kıskançlığınız ve hasediniz nedeniyle ve de siyasi iradeyi de arkanıza alarak yukarıdaki sözleri söylemiş iseniz ve bunun sonucu bir soykırım uygulaması içine girdiyseniz Allah’ın laneti üzerinize olsun. Cehennem ebedi mekânınız olsun,
DERİM.
Kıyamete kadar her halde bu dualara âmin diyenlerden birisinin duası kabul olur, Hak-Yol yolcusu İskenderpaşalı kardeşim.[15]
– Harun! Adından utan.
– Harun! Cumhuriyet devri ulularından olan Hacı Hasip Yardımcı, Abdülaziz Bekkine, Mehmed Zahid Kotku ve Mahmud Esad Coşan’dan (Rahmetullahi Aleyhim) utan.[16]
Yine son olarak, milletimizin kanaat önderlerinden olduğuna inandığım, kendisini rahmet ve saygıyla andığım, kendisine karşı su-i edep bir sözümüz olur endişesi taşıdığım merhum Esad Coşan’ın[17]şu sözlerini hatırlatarak bu kısmı sonlandırmak istiyorum.
“Şimdi bu devirde pek çok kimse bilerek veya omuz silkerek zalimin yanında yer alıyor.
Kimseyi üzmemeli, kırmamalı, kimseye haksızlık zulüm yapmamalı. Mazlumun ahını almaktan çekinmeli, zalime yardım etmemeli, zalimin yanında yer almamalı. Bu da çok mühim bunu pek çok kimse yapmıyor.
Dalkavuklar olduğu için. Destekçiler olduğu için. Zalimler türüyor. Hiç kimse desteklemesin hiçbir zalim türemez.
Bizim zulmümüz nasıl oluyor? Zalimi reyle desteklersin olur zalim destekçiliği, dalkavukluk. Zalime gidersin alkışlarsın, şak şak. Ben de sana katılıyorum, senin fikrindeyim dersin olursun destekçisi, dalkavuğu.”[18]
Ah merhum!
Bırakın zulme, zalime oy vermekle destek olmayı, talebelerinin, müntesiplerinin büyük çoğunluğu zalimliği seçti. Tarihte hiç olmadığı kadar zulüm yaptılar. Zulmün öncü kuvveti oldular. Zulümde zirve yaptılar ve zirvelerini de hala daha koruyorlar. Zulümlerine durdurak demeden devam ediyorlar.
Ah merhum!
– Biz burada “Ah bilsen ne bîkarâr oldum(k).”[19]
– İnşaallah bu vefasızlıklar sizi “Kuşe-i kabrinizde dahi bîkarâr eylemez”[20]
2022 Yılı yılının Temmuz ayı yaklaşıyor. Bakalım sayın baş üye Harun Kodalak bu sene ne açıklamalar yapacak. Görüşlerimize ve sorularımıza karşı beyanlarını kamuya açık veya özel olarak açıklarsa biz de aydınlanmış oluruz.