Benim de aklımda bazı sorular vardı, daha önce yazmıştım. Bunlara yeni bazı sorular eklemek istiyorum.
15 Temmuz 2016 günü Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarı, MİT’e ihbarda bulunan binbaşının sözünü ettiği eylemin (Müsteşar’a karşı helikopterlerin katılacağı bir eylem) “daha büyük bir planın parçası olabileceğini” değerlendirdiklerinde bazı önlemler aldılar.
Müsteşar, Cumhurbaşkanı’nı aradı ama ancak Koruma Müdürü ile konuşabildi.
Normal olarak Koruma Müdürü’ne konunun önemli olduğunu ve mutlaka Cumhurbaşkanı ile konuşması gerektiğini söylemeliydi.
Ve daha o saatte Cumhurbaşkanı ile konuşabilseydi, Cumhurbaşkanı darbe girişimini eniştesinden öğrenmek zorunda kalmaz, darbe gecesi yaptığı çıkışın bir benzerini daha erken ve daha güvenli bir ortamdan yapabilir, darbe girişimini en başından çökertebilirdi.
Ancak Müsteşar sadece şunu sormakla yetindi: Güvenliği sağlayacak yeterliliğe sahip misiniz?
Olumlu yanıt aldığı için de daha sonraki saatlerde Cumhurbaşkanı’nı yeniden aramayı denemedi.
Bu konuşmanın içeriğinin önemli olduğunu düşünüyorum.
Sözü edilen konu bazı askerler tarafından icra edilecek “büyük bir planın parçası”.
Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürlüğü’nün elindeki olanaklar belli: Az sayıda insan ve askerlerle kıyaslanırsa son derece hafif kalacak silah ve mühimmat.
Karşıdaki askerlerde helikopter var, F–16 var, tanklar var, ellerindeki silahlar ağır silahlar ve özel eğitimliler.
Normal olarak Koruma Müdürü’nün, “Ne tür bir tehdit ile karşı karşıya kalabiliriz”diye sorması gerekmez miydi?
Müsteşar’ın daha sonraki açıklamalarından sormadığı anlaşılıyor. O zaman, Koruma Müdürü elindeki olanakların “yeterli olacağına” nasıl karar verebildi?
Müsteşar, Başbakan’ı aramadığı gibi, Başbakanlık Koruma Müdürü’nü de uyarma gereği duymadı.
Başbakanlık önemsiz bir makam mı?
Bazı askerler tarafından icra edilecek “daha büyük bir planın varlığından” kuşkulanıldığında, Başbakan’ın, İçişleri Bakanı’nın, diğer bakanların güvenliğinin sağlanması ihmal edilecek bir şey midir?
Mehmet Yakup Yılmaz/Hürriyet