15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün ardından ilan edilen OHAL kapsamında çıkarılan KHK’lerle 125 binden fazla kişi mesleklerinden çıkarılmış, üç binden fazla kurum ve kuruluş da kapatılmıştır. Gerçek ve Tüzel kişilerle ilgili tasarrufun gerekçesi olarak, idari bir kurul olan, hiçbir yargısal görevi bulunmayan ve kararları OHAL KHK’lerini çıkaran Bakanlar Kurulu için tavsiye niteliğinde olan Milli Güvenlik Kurulunca, Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna “karar verilen” yapı, oluşum ve gruplarla “irtibatlı” veya “iltisaklı” olmaları gösterilmiştir. Ancak gerekçede yer verilen irtibat ve iltisak kavramları, daha önce hukukumuzda bulunmayan, ceza ve disiplin hukuku açısından bir anlamı ve karşılığı olmayan “istihbari” nitelikli kavramlardır. Başka bir ifadeyle, herhangi bir mahkeme kararına ihtiyaç duyulmadan “idari bir kurulun” kararıyla, isimleri KHK’lerde açıklanmayan yapı, grup ve oluşumlar “terör örgütü”, bu örgütlerle irtibatlı ve iltisaklı olduğu iddia edilen kişiler de “terör örgütü üyesi” kabul edilmiştir. Fakat bu kabul Türk Ceza Kanunu’nun 2/2. maddesinde ifadesi bulunan “İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza ihdas edilemeyeceği ilkesi” ile “masumiyet karinesine” aykırıdır. Ayrıca kişilere hangi terör örgütü ile bağlantılı oldukları bildirilmemiş, haklarındaki çok ağır isnatlara rağmen savunmaları dahi alınmamış ve kimler tarafından hangi kritere göre hazırlandığı belli olmayan listelere isimleri eklenmek suretiyle mesleklerinden çıkarılmışlardır.
Yukarıda belirtilen OHAL işlemleri ve uygulamalarının temel hak ve özgürlükler ve evrensel hukuk kriterleri açısından değerlendirilmesine ihtiyaç bulunmakta olup, bu ihtiyacın karşılanması adına çalışmada, OHAL Türkiye’sindeki hukuk uygulamalarına yer verilmiştir. Çalışmada ele alınan konular altı bölümde incelenmiştir.
Birinci bölümde; OHAL KHK’lerinin hukuka uygunluğuna ve Anayasa Mahkemesi’nin OHAL sürecinde oynadığı role, ikinci bölümde; hâkim ve savcılar özelinde meslekten çıkarmaların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygunluğuna, üçüncü bölümde; hâkim ve savcılar özelinde yapılan tutuklamaların özgürlük ve güvenlik hakkı bağlamında değerlendirilmesine, dördüncü bölümde; Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu’nun etkili bir hukuki yol olup olmadığına, beşinci bölümde; tek tip kıyafet uygulamasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygunluğuna, altıncı ve son bölümde de; 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan Anayasa değişikliğinin yargı ile ilgili kısımlarına ilişkin değerlendirmelere yer verilmiştir.